"-İyi de ne denecek?"
Malum-i Aliniz Gavur,Kafir,Ecnebi gibi gayrimüslimleri tanımlamak için kullanılan ibareler; özellikle Tanzimat sonrası dönemde şişirilmiş sorunlarımızdan birisi.
(Aç parantez;Tanzimat çok mühim bazı sorunların küçültülerek görmezden gelinmesine bazılarınınsa büyütülerek başlı başına bir sorun haline getirilmesine kapı araladı. Ayriyeten büyütülmüş bazı sorunlara,yahut mevcut hakiki sorunlara da sun'i tedbirlerle yaklaştı.
Bunun tipik misallerini sanat alanında görmek mümkün,bir yandan taşıma sularla değirmen döndürmeye gayret edilirken, öte yandan halihazırda dönen değirmenler tahrip edilmiş,hatta hakir görülmüştür)
Neyse efendim,gavur kelimesi diyorduk. Gavur'un etimolojik kökeni tartışmalıdır. Bir görüşe göre; Arapça "el cevr" kelimesinin türevidir. Nitekim Anadolu'da ve Rumeli'de "cavur,cavır" gibi kullanımlar bu görüşe destek verir nitelikte kabul edilse de; bu genelde halk söyleyişinde rast gelinen "g-c" dönüşümü ile alakalı olabilir. Yani dilin dönmemesi ile alakalı bir dönüşüm olarak kabul edilebilir.
Kelimenin orjinalinin Kürtçe "gewr(almanca'da Grau,ingilizce de grey benzeri)" kelimesi olduğu da iddia ediliyor. Kürtler kendilerinden olmayanlara boz renkli yahut gri manasında bu kelime ile adlandırıyorlar; velev ki o kişi Müslüman olsun; göçebelere ve dışarıdan gelenlere bu isim verilmiş.Bu meyanda Türkçe'deki kullanımla örtüşüyor.Fakat bu yakınlık direkt olarak bu seçeneği doğru kabul etmemize yetmiyor. Bir de Farsça'da bu kelimeye yakın "gebr" kelimesi vardır. Gebr, "mecusi,ateşe tapan, ateş-gede" anlamlarında bir kelime. Belki bu kullanım biçiminden dilimize geçmiş olabileceği söylenebilir. Neticede Türkler dini terimlerin pek çoğunu Acemlerden almıştır. İran Ovası'nda Müslüman olmayanlar Zerdüşt,Mecusi,Mani vs. dinlere aittiler, Müslüman olanları gayri müslim bir topluluk olan ateşgedeleri bu ifade ile tanımladıklarından Türkçe'ye de bu yolla geçmiş olabilir.
Gebr kelimesini çok bilinen bir yerde daha görüyoruz;
"“Baza, baza her ançi hesti baza,
Ger kafirü, gebru, putperesti baza,”
Yukarıdaki beyitler Hz.Pir Mevlana Celaleddin Rumi Efendimiz'e nispet edilen, "dön gel,dön gel,ne olursan ol yine dön gel" diye çevirebileceğimiz o meşhur dörtlüğe aittir. Şayet bu şiirin Kazvini yahut,Ebu Said El Hayr'a ait olmadığını kabul edersek,yani genel kanaate uyarsak; Horasan Farsçası aracılığı ile bu kelimenin bize geçme ihtimalini kuvvetleniyor.Fakat bu nispetin doğru olmadığı daha kuvvetli bir kanaattir.
Yukarıda saydığımız seçenekler elbette tartışılabilir,ama Türkçe'de bu kelimeye dair en eski kullanım Nişanyan'a göre 16.yy'da "gâur" şeklinde. Ondan önce 14. yüzyılda gebr şeklinde olduğunu söylüyor.
Kökenbilimle ilgili bildiklerimizle söyleyeceğimiz bu kadarlık olsun. Devamını uzmanlar elbette daha iyi bilir.
Gelelim mevzuumuza;
Şemseddin Sami Merhum Kamus-i Türki'de her ne kadar; "kaba bir kelime olduğundan istimali terkolunmuştur" dese de bu kelime asırlardır kullanılmış,halk diline çoğu zamanlar neşeli bir biçimde yerleşmiştir.
Genel olarak Anadolu ve Rumeli'de güncel kullanımda gavur kelamı memleket dışındaki gayrimüslimler için kullanılır. "Moskof Gavuru,Frenk Gavuru" tabirlerinde olduğu gibi. Mesela bizim valide hanımın kütükte kayıtlı olduğu Erzurum- Hasan Basri Mahallesi, Rus işgalinde "Moskof Gavuru"nun en çok zayiat verdiği yer olması bakımından "Gavurboğan Mahallesi" olarak adlandırılır.
Yine sosyal hayatta gavur;"inatçı,aksi,uğursuz,merhametsiz,sadist,oyunbaz.." gibi kötü anlamlar da kazanmıştır. Nitekim pek çoğu lügatimize yerleşmiş "Gavur İnadı,Gavur Ölüsü gibi ağır olmak,gavurluk yapmak," gibi deyimlerle birlikte,şu an lafza almanın edebe mugayır olacağı küfürlerde de kullanılır. "Gavur bişeysi(!) gibi sıcak olmak,Gavur oğlu gavur,gavur tohumu" gibi.
Osmanlı Topraklarındaki gayrimüslim nüfus için ise farklı ifadeler kullanılmıştır." Tatlısu Frengi(İstanbul'da kalmış Venedikliler, Cenevizliler vs.) Yahudi,Rum(Sırp ve bulgarlar dahil),Ermeni( Süryaniler dahil), Seferad, Keferetülferece, Makul Kefere..." gibi. Bunların arasından fakirin en sevdiği tanım Makul "Kefere"; iyi huylu geçimi kolay,ahlaklı fakat gayrimüslim olanlar için kullanılırmış. Dindışı olmakla beraber ahlaksız ve tehlikeli olanlar ise Keferetülferece,Şapkalı Gavur gibi bir ifade ile anılmış.Gavurluğun da bir makul noktası var demek(!)

Sadece gayrimüslimlere değil, bazı huylarından ötürü bazı Müslüman kişilere de Gavur lakabı yakıştırılmıştır. Kıyafet Nizamnamesi'nden ötürü Sultan II.Mahmud Han'a "gavur padişah" dendiği gibi aynı Padişah'ın devr-i Saltanat'ında ayaklanan ayanlardan Goşancalı Halil Ağa,Razgradlı Hasan,Yıkıloğlu gibi bir asi olan Hasan adlı asiye de Gavur Hasan denmiştir. Anadolu'da bilhassa Ege köylerinde Cumhuriyet Döneminden sonra bazı "muhalif,ters" adamlara Sosyalist dendiği gibi, bazen de Gavur lakabı takılmıştır. Gavur Veli,Ali vs...Bu insanlara ya bir huylarından,yahut dünya görüşlerinden dolayı gavur lakabı takılmıştır.
Gayrimüslim nüfusun yoğun olduğu,bu nüfusla belki haddinden fazla kaynaşan yerlere de gavur denmiştir. İzmir,büyük yangına kadar böyle yoğun bir Gayrimüslim nüfusa sahipti,pek çoğu mübadele kapsamında Yunanistan'a tahliye edildi,yahut savaş esnasında çatışmalarda öldürüldü. Rivayetdir; ki bu yoğun nüfusun olduğu zamanlarda İzmir ikiye bölünmüştü; Gavur İzmir bu parçalardan biriydi zamanla iki yaka için de söylenir oldu derler. Ne enteresandır ki Yunanlarda Gavur kelimesi; dağ köylüsü anlamında kullanılır.Yine bir yabancıyı tanımlamak için kullanılagelmiştir.
Bu misaldeki gibi Gavur kelimesi, Türkçe'den farklı dillere de intikal etmiş; mesela;rumencede ghiaur, bulgarcada gyaur, arnavutçada kaurr, sırpçada ve hırvatçada kaurin olarak kullanılır.
Gavur'un Yunancadaki kullanımı ve Kürtçe'deki köken ihtimali göz önüne alınırsa aslında bu coğrafyada "öteki"ne verilen isimlerden sadece biri olduğu anlaşılır. Hala "İngilizce" "Gavurca"dır,yabancıdır çünkü, ha keza Gavura gitmek, yurtdışına gitmek manasında hala kullanılır. Görüldüğü üzere her toplum aslında "öteki"ler
için belirli tanımlamalar getirmiştir. Bundan bir tarihi trajedi devşirmek demogojidir. Şu sıralar bu tip demogojiler para etse de bunlara tevessül etmek yakışmıyor hakikaten.
Gavur denen topluluklar koca Osmanlı tarihinde 1900'lerin başına kadar ne tip bir ötekileştirmeye tabi tutuldular? Gavur denmesi yasaklandıktan sonra aksine bu ötekileştirme artmıştır,çünkü suni bir hassasiyet ihdas olunmuştur.
Bir ayrı gayrı olsa idi Hariciye Nazırı Aleksandır Karatodori Paşa'nın kabinede ne işi vardı ona bir cevap versinler. Bu hususu dallandırıp budaklandırmayı bir sonraki yazıya bırakalım.
Velhasıl Bu hassasiyeti kaşımak hiçbir sadre şifa olmayacak,bırakın da gavura gavur diyelim. Zaten gavurluk ve gavur tabiri bir hali anlatmak için genelde kullanılır,insanların yüzüne karşı rencide edici bir kıvamda söylenmesi hoş karşılanmaz elbette. Kibarlık budalaları gayrimüslim falan deyin aman gavu
r demeyin diyebilir AMA ;Aramızda kalsın Dışarıdan bakıldığında doğduğu yere Gavurboğan yerine Kafirboğan diyen Fatih Ürek gibi oluyorsunuz;yapmayın.
Gavurcuklar Meselesi ile Devam Edecek....
r demeyin diyebilir AMA ;Aramızda kalsın Dışarıdan bakıldığında doğduğu yere Gavurboğan yerine Kafirboğan diyen Fatih Ürek gibi oluyorsunuz;yapmayın.
Gavurcuklar Meselesi ile Devam Edecek....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder